Ruppert’e ( 2011) göre, bağlanmanın farklı gerçekleşme yolları vardır: anlık temasla; ten ya da beden teması, duyusal algılamayla; koklama, tatma ve duyma gibi, duyularla, düşünce ve anılarla, konuşmayla…
Çocuklardaki ağlama, gülümseme ve göz teması kurma gibi içgüdüsel davranışlar karşısında yetişkinin, bebek ağladığında onu kucaklama ya da onunla tiz bir şekilde konuşma gibi çeşitli davranışları çocukta bir yetişkine karşı bağlanma oluşturur.
Bowlby’e göre çocuğun, "stresle baş etme kapasitesi" belirli annelik davranışıyla ilişkilidir ve bağlanma figürü çocukta oluşan stres ve olumsuz hisleri olumlu hislere dönüşmesinde aracı işlev görerek olumsuz durumun üstesinden gelinebileceğini öğretebilir. Güvenli bağlanamayanlar ise, bu konuda ciddi duygusal problemler yaşayabilir. Örneğin, bugün pek çok kişi nedenini bilmediği bir şekilde kendisini kaygılı, öfkeli, çaresiz, yalnız, duygusuz, değersiz, yetersiz, özgüvensiz, mutsuz ya da başkalarına bağımlı hissederek tam manasıyla an’da var olamamaktadır.
Bebekler özellikle herhangi bir nedenle sıkıntıda olduğunda ya da korktuğunda bağlanma kişisini arama eğilimindedirler. Bağlanma figürü böyle zamanlarda bebeğin rahatlamak ve kendisini yeniden güvende hissetmek için geriye dönebildiği bir güvence üssü işlevi görür. Dahası, bağlanma figürü bebeğin keşif gibi bağlanma dışı davranışlara girebilmek için zaman ayrılıp geri döndüğü bir güvenli sığınak işlevi görür. Bağlanma figürünün ulaşılabilirliği bebek tarafından zaman zaman yoklanır ve olumsuzluk durumunda, istenen ulaşılabilirlik adına ağlama ve yakınlığını koruma gibi bağlanma davranışları görülür. Bağlanma davranışını insan doğasının özünde olan ve onun değerli bir parçası olarak görmeyen, çocuğun bağlanma davranışına sezgisel anlayışı olmayan ve bağlanma davranışına saygısı olmayan, hiç bir ebeveyn büyüyen çocuğu için güvenli bir dayanak sağlayamaz.
Bağlama tam olarak altı ay ile yirmi dört ay arasında şekillenmektedir. Bu dönemin ardından çocuk yaşamında gerek birincil bakıcısıyla gerekse de diğer insanlarla geliştireceği karmaşık yapıdaki ilişkilere girecektir.
Bebek, doğumun ardından bağlanma davranışlarını ulaşabildiği herhangi bir kişiye yönlendirebilir. Ancak, altıncı aydan itibaren tüm "normal" bebekler, bu davranışları, kendi seçimlerine bağlı olarak, yakınlık kurmak istedikleri ve kendisinden ayrı kalmaya itiraz etmedikleri tek bir kişiye yönlendirirler. Bu kişiye birincil bağlanma objesi denir. Birincil bağlanma objesi ile bebek arasında diğer insanlardan farklı bir ilişki vardır. Bakıcı bebeğin rahatlaması ve kendisini yeniden güvende hissetmesi için dönebileceği bir güvence üssü işlevini görmektedir. Eğer bebek, bağlandığı kişiye yakınsa, kendisini güvenli bir ortamda algılar ve araştırıcı davranışlarda bulunabilir. Bebek çevreyi araştırdıktan sonra sığınabileceği tek güvenilir dayanağın birincil bağlanma objesi -genellikle anne- olduğunu bilmemektedir.
Bir bebeğin huy ve alışkanlıklarının belirlenmesinde bağlanmanın sağlıklı bir şekilde kurulmasının payı büyüktür. Bağlanma ilişkisinin en erken dönemde, doğumdan sonraki saatlerde ve günlerde oluştuğunu belirtmektedirler. Bebeğin ve annenin, ilk temastan ve daha sonraki birliktelikten uzak kalmaları bağlanmanın niteliğini etkilemektedir. Bağlanmanın temelini oluşturan ve ilişkide en önemli rolü üstlenen annenin ruhsal durumunun hamileliğin başından itibaren önemli rol oynadığı ve bu durumun doğumdan sonraki bir yıl içinde de devam ettiği belirtilmektedir. Çocuğun duygusal anlamda bağlandıkları kişilerden ayrılması sosyal becerilerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Hayatının ilk üç yılında anne-babasına güvensiz bir şekilde bağlanan çocukların, okul öncesi dönemde problem çözme konusunda güvenli bağlanma geliştiren çocuklara göre daha sorunlu bir dönem yaşadıkları görülmüştür. Bağlanma ilişkisinin niteliği konusunda okul öncesi çocuklarla yapılan çalışmaların sonuçları incelendiğinde; güvenli bağlanma geliştiren çocukların yaşıtlarına göre sosyal becerilerinin yüksek, olumlu duygulanımlarının olumsuz duygulanıma göre daha fazla olduğu, yetişkinlerle işbirliği ve uyum içerisinde bulunabildikleri görülmüştür. Güvensiz bağlanma geliştiren çocukların ise sosyal izolasyona eğilimli, sinirli, rahatsız, huzursuz, akranlarına ve öğretmenlerine karşı saldırgan, uyumsuz, depresif, imgeleme gerektiren oyunlarda başarısız oldukları ve sorumluluklarını yerine getiremedikleri gözlenmiştir.
Bağlanma stillerini şöyle açıklayabiliriz:
a) Güvenli Bağlanma: Ayrılma durumunda huzursuz, yabancı varlığında sakinleştirilebilir, ayrılma kavuşma sonrası çok sevinir, koşar, sarılır. Diğer durumlarda huzurlu, mutlu, uyumludur. Görülme oranı %70. Güvenli bağlanmış çocuklar, öğretmenleri ve arkadaşlarıyla yakın ilişkiler kurma ve sürdürmede daha başarılıdırlar. Güvenli bağlanma, psikolojik iyilik ve duygusal sağlık, kendine güven ve sağlamlık gibi ruh sağlığı göstergeleriyle olumlu yönde ilişkilidir. Güvenli bağlanma duyguları anlama, sosyal problem çözme becerileri, vicdan gelişimi ve olumlu kendilik kavramıyla pozitif ilişkiler gösterir. Güvenli bağlanan çocuklar kaygıları ve benzer olumsuz duygularıyla uğraşmak yerine sorunla nasıl baş edecekleri üzerine yoğunlaşırlar dolayısıyla kaygılarını ve korkularını kontrol altında tutarak bu olumsuz duyguları ilginç bir şekilde kullanabilirler. Güvenli bağlanan bir çocuk, ilişkilere güvenir ve onu yönetebilmeyi öğrenerek olumlu tepkisel ve güvenilir bir bakım veren modeli ile sevgi ve dikkati hak eden bir kendilik modeli geliştirir ve bunu daha sonraki ilişkilerine de taşıyabilir. Bağlanma figürüyle kurulan ilişkinin, bebeğin kendini güvende hissetmesi, ihtiyaçlarının giderilmesi, duygusal yakınlık görme beklentilerinin karşılanması gibi olumlu bir süreçte ilerlemesi durumunda, bebek kendini sevilmeye ve onaylanmaya layık görerek önemli olduğunu hissedecek ve aynı zamanda karşısındakileri ve dünyayı güvenilir ve olumlu bir yer olarak algılayacak ve duygularını rahatça ifade edebilecektir.
b) Kaygılı Kararsız Bağlanma: Annesine kaygı ile bağlanma ve kaçınma olarak sınıflandırılan bebekler örneklerde yaklaşık %20’dir. Özellikle ikinci kısa ayrılıktan sonra yeniden birleşme sırasında kaçınırlar. Bir yabancıya kendi annelerine davrandıklarından daha dostça bir tavır içerisinde davranırlar. Kaygılı kararsız bağlanma stiline sahip bebekler anneleri odadan çıktığında oldukça yoğun bir sıkıntı kaygı ve kızgınlık sergilerler. Anneleri odaya tekrar döndüğünde olumsuz duygu durumları devam eder, kolay kolay sakinleşemezler ve başka şeylerle ilgilenme konusunda isteksiz davranırlar. Bu bağlanma stiline sahip olan bebeklerin annelerinin bebeklerinin yardım çağrılarına daha az cevap veren grup oldukları gözlenmiştir. Bu bebeklerin gün içinde güvenli bağlananlara göre daha fazla ağladıkları, ayrılıkları daha az protesto ettikleri ve anneleriyle yeniden bir araya geldiklerinde onları ağlayarak karşıladıkları gözlenmiştir. Anneye kaygılı bağlanma ve dirençli olarak sınıflandırılan bebekler yaklaşık % 10’dur. Yakınlık ve temas kurma ile onunla etkileşim ve temasa direnme arasında kararsızdırlar. Bazıları diğer bebeklere göre belirgin şekilde öfkelidirler; bazıları da daha pasiftir. Gerilimli direnç gösteren bağlanma geliştiren bebekler, bakıcıları yanlarındayken diğer kişilerle ve çevreleriyle ilgilenirler. Ancak, herhangi bir ayrılık durumunun hemen ardından hem bakıcıları ile bir arada olmak hem de ondan uzaklaşmak istemektedirler.
c) Kaçınmacı Bağlanma: Gerilimli kaçınan bağlanma geliştiren bebekler, bakıcıları ile birlikteyken araştırıcı davranışlara devam edip duygularını bu kişi ile paylaşmamaktadırlar. Ancak, bakıcıları herhangi bir şekilde ortamdan ayrılıp geri döndüğünde, hiçbir değişiklik olmamış gibi meşgul oldukları işe dikkatlerini yöneltirler. Kaygılı bağlanan bireyler bağlanma ile ilgili tehditlere karşı aşırı tetikte iken, kaçınan bağlanma stiline sahip bireyler stresli koşullar altında bağlanma ile ilgili düşüncelerini bastırabilirler. Annelerinin gidişinden rahatsız olmamış gibi görünürler ve anneleri döndüğünde ise yakın olmaktan kaçınır, sakin ya da ilgisiz görünürler. Fiziksel temas ya da rahatlama ihtiyacı duymazlar. Annelerine yakın olmak için hiçbir çaba harcamazlar. Anneleri kendisiyle bir yakınlık kurmaya çalışsa da bunu sürdürmek için çok az çaba harcar. Bebek annesine ilişkin olarak reddedici, ilgisiz/duyarsız, fiziksel ya da sözel olarak varlık göstermeyen, bedensel yakınlık kurma ihtiyacını geri çeviren bir algı içindedir. Böylece bağlanma ihtiyacı her aktive olduğunda, beraberinde yoğun bir yakın olma ve kaçınma çatışması da getirir. Diğer bebekler gibi anneleriyle yakınlık kurmak isteseler de reddedilme beklentileri nedeniyle sanki anneleriyle aralarında hiçbir bağ yokmuş gibi davranırlar. Kaçınma bağlanma stiline sahip çocuklar, anneleri mesafeli davranarak onları dışladığı için onunla yakınlaşamazlar ve ne yaparlarsa yapsınlar annelerini memnun edemezler. Büyüdükçe sürekli eleştirildiklerini ve kendileriyle ilgilenilmediğini fark ederler. Bu yüzden reddedilmekten, terk edilmekten aşırı korkarlar ve gerilim içinde yaşarlar. Hem duygusal bir yapıya sahip olan, hem de reddedilen ve eleştirilen çocuklar kaçınma bağlanma stili geliştirmeye yatkındırlar. Bu çocukların, genellikle mesafeli, soğuk, alaycı, aşağılayıcı ve kötü davranan anneleri vardır. Bu çocuklara, bebeklik çağlarına boşluk duygusu, reddedilme, yakınlaşamama ve anlayışsızlık deneyimleri damgasını vurmuştur.
d)Dağınık/Yönü Belirsiz Bağlanma: bu bağlanma stili, kaygıyı kontrolde tutarlı bir stratejinin yokluğu ile belirginlik kazanır ve kaçınmacı-kararsız davranışların bir karışımı olarak ortaya çıkar. Bu bağlanma stilinin bebeğe bakan kişi depresyona girdiğinde, rahatsız olduğunda ya da bebeğine istismar edici bir şekilde davrandığında ortaya çıktığı görüşü bulunmaktadır.
Bağlanma Davranışının Gelişimi
1. Evre (0-2 Aylar): Doğumdan hemen sonra, bağlanma, meme arama, başı döndürme, emme, yutma, parmak emme, yakalama, anneye yönelme, beslenme saatlerini sezinleme ve hazırlanma şeklinde kendini gösterir. Bu evre doğumdan başlayarak on iki haftalığa kadar çıkabilir, elverişsiz koşullarda büyüyen bebeklerde bu evre daha uzun süre devam edebilir.
2. Evre (2-7 Aylar): Bağlanma davranışının en kolay aktive olduğu 6 aydan 5 yaşına kadar uzanan dönem, bağlanma figürlerinin ulaşılabilir olmasına yönelik beklentilerin gelişimi açısından en hassas dönemdir. Bu evrede bebek annesini gördüğünde gülümseyerek, daha kolay sesler çıkararak ve başkasına baktığından çok daha uzun süre annesini gözleriyle takip eder. Bebekler altı ay dolaylarında annelerini tanımaya, başkalarına kıyasla ona daha çok bakmaya, ona yönelip taklit etmeye, dokunmaya başlarlar. Bu davranışlar çocuğun bilişsel gelişimiyle de ilişkilidir. Bu aylarda bebekler annelerinin kalıcı, eşi olmayan varlıklar olduğunu anlarlar. Bu aylardan sonra bebeğin anneye olan bağlılığı güçlenir.
3. Evre (7-24 Aylar): Bu evre, açık seçik bağlanma evresi olarak adlandırılır. Bebek artık annesini temel bağlanma figürü olarak belirlemiştir. Hep annesini aramak, bulmak, onunla vakit geçirmek ister. Bu evre boyunca bebeğin insanlara davranış biçiminde gittikçe ayrım yapmanın yanında tepkileri, giden anneyi takip etme, döndüğünde onu karşılama, keşfe çıkmak için anneyi merkez olarak kullanmayı içerecek kadar genişler. Tanımadıklarına artan bir tedbirle yaklaşır ve er ya da geç korku ya da geri çekilme çağrıştırması olasıdır. Bebek, ilgisini tüm ihtiyaçlarını karşılayan kişiye yöneltmektedir. 9 aylıktan sonra anneye yapışma özellikle çocuk bir tehlike sezdiğinde yani bir yabancının varlığında belirgin hale gelir. 18 aylık bir bebek güvende olmadığı anlarda bir yabancıya karşı nasıl davranacağını daha iyi algılar, annesine doğru koşar ya da odayı terk eder, böylelikle yabancıya duyduğu korku dönemini de geride bırakmış olur. Bebeğin bu durumla başa çıkması güvenli bir bağlanma geliştirmesiyle ilgilidir.
4. Evre ( 24 Ay ve sonrası): Bu evrede bağlanma davranışı pek çok çocuk tarafından neredeyse üçüncü yılın sonuna dek çok güçlü ve düzenli bir şekilde sergilenir. Çocuk bağlanma figürüyle başlayan sosyal ilişkilerinde, en yoğun duyguları bağlanmanın kurulması, devam etmesi, bozulması veya yenilenmesi sırasında yaşar. Bağlanma figürü ile arasındaki bağın tehdit altında kalmadan korundukça çocuğun güvenli bağlanma geliştirmesi beklenir. Bu durumda, olumlu zihinsel temsillerle birlikte sosyal davranışlarında, kaygıdan uzak, başarılı/olumlu ilişkiler kurması muhtemeldir.
EBEVEYNLERE ÖNERİLER
Çocukların olumlu duyguları yanında olumsuz duygularını da kabul etmek ve çocukların kendilerini rahatsız eden durumları özgürce ifade etmeleri için uygun ortamı yaratmak; çocukların olumsuz duyguların da hayatın bir parçası olduğunu anlamaları için bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
Ebeveynlerin de çocuklarının hem olumlu hem de olumsuz hislerini kabul edici bir tavırla ele almaları ve duyguları ve hakkında açıkça konuşmaya istekli olmaları çocukların duygusal öz farkındalıklarını geliştirir.
Bağın kurulduğu en güzel anlar, birlikte anlam kattığınız duygusal anlardır. Bu kimi zaman bir masalda kimi zaman bir oyunda olur. Küçük ya da büyük çocuk en iyi masalların içinde ya da oyunlardaki sembollerde anlam bulurlar. Masallara ya da oyunlara dair göz göze konuşarak paylaştığınız anlar bağlanmanın en güzel halidir.
Güvenli bağlanma konusunda çocuğa kazandırılmak istenen en önemli his güvendir. Bu nedenle siz bir insana güvenmek için hangi beklentiler içindeyseniz aynı şekilde çocuğunuza davranmalısınız. Güven iyi doğruluk, sakinlik ve samimi yaklaşım ile sağlanacaktır.
Bağlanmanın önemli aşamalarından biri dokunmadır. Dokunma ile sağlanan bağ hem fizyolojik olarak hormonları uyarır hem de psikolojik olarak güven hissini destekler. Bu nedenle çocuğunuzun yüzünü, elini, saçını okşamaktan, ona sarılmaktan çekinmeyin.
Güzel sözleri sadece uyurken söylemeyin. Uyanıkken de onların desteklenmeye, sevilmeye ve kendilerini değerli hissetmeye ihtiyaçları var.
Bunların yanında kaçınmamız gereken davranış ve tutumlardan bahsedecek olursak;
Çocuğa aşırı korumacı davranmak, çocuğun yetersiz ve başarısız hissetmesine ve hayatı boyunca yetersiz olduğu düşüncesiyle uğraşmak zorunda kalmasına sebep olabilir. Çocuğa aşırı düşkün algısını oluşturmak, sorumluluk vermemek, sınırlamak veya sürekli uyarmak erişkin dönemde bazı sorunlara neden olabilir. Ayrıca çocuğa aşırı özgüven verebilecek davranışlardan kaçınılmalısında, çocuğun kayıt ve baskı altında tutulmamasına da dikkat etmekte fayda var.
''Ruh sağlığı en az beden sağlığı kadar önemlidir.''