Acıdan Kuvvet Almak
Hayatın her zaman okulda, masa başında öğrenilenler gibi planlı ve dingin bir öğrenme sağlamamaktadır. İnsanı en çok büyüten şeyler, genellikle onu en çok zorlayan yaşam olaylarıdır. Bazen yaşanılan bir kayıp, bazen hayal kırıklığı, bazense belirsizlik ya da sessiz bir yalnızlık hali… Bahsi geçen durumların hepsi, insanın iç dünyasında görünmez ve derin izler bırakabilmektedir. İç dünyaya işleyen bu izlere dikkatle ve yeterince bakıldığında, bir dönüşümün başlangıcı da olabileceği görülebilir. Psikoloji literatürü, bu dönüşüm sürecini dayanıklılık kavramıyla açıklamaktadır. Dayanıklılık, zorluklar karşısında ayakta kalabilme becerisidir; ayakta kalmaya dair bu çaba ve feraset yalnıza direnmek, karşı gelmek, öfkelenmek anlamına gelmemektedir. Gerçek dayanıklılık, esneyebilmek, yani yaşanan olumsuzluğa rağmen yeniden şekil alabilmektir.
Zorlukların Söyledikleri
Zorlu durumlar, çoğu zaman bizi rahatsız hatta tedirgin edebilmektedir. İç dünyamızda “niçin ben?” sorusu yankılanırken kendimize dair suçluluk hissedebilmekteyiz. Oysa psikolojik çerçeveden bakıldığında, zorlukların sadece bir engel olmaktan ziyade aynı zamanda bir ayna niteliği görebileceği fark edilebilir. Bize, kimliğimiz hakkında düşünmeyi yani kim olduğumuzu görebilmeyi, neye tutunduğumuzu yani bizim için kıymetli olan varlıklarımızı hissedebilmeyi ve hangi yönlerimizin kırılgan olduğunu gösterebilmektedir. Bir kayıp yaşadığımızda yalnızca önem verdiğimiz birini değil, aynı anda bizden önemli bir parçayı da yitiririz. Bir başarısızlıkta ve/veya yenilgi durumunda sadece hayallerimiz yıkılıp hedeflerimize bakışımız sarsılmaz aynı zamanda kendimize dair varsayımlarımız da zedelenebilir. Bu nedenle karşılaştığımız her zorluk, benlik sınırlarımızda yeni bir güncelleme olarak karşılık bulabilir. Psikolojik açıdan zorlukları bastırmak, onları görmezden gelmek kısa zamanda bir savunma ve koruyucuymuş gibi algılanabilir ama uzun vadede içsel bunalıma yol açabilmektedir. Zihnimizden bir ses “devam edebilirsin” diyor olsa da duygularımız “bir şeyler oldu, yine ben” şeklinde ve benzeri cümleler mırıldanmaya devam edebilmektedir. Dayanıklılığa giden yol, ancak bu iki sesin buluştuğu noktada başlar: Zihnin gerçekliklere varsayımlarla bakmaktan ziyade gerçekliği kabul edebilmesi ve duygulara dair farkındalık.Dayanıklılık Sonradan Kazanılır
Birçok insan dayanıklılığı yalnızca doğuştan gelen, genlerle aktarılan bir güç olarak düşünmektedir. Ancak bu durumdan farklı olarak psikoloji bize göstermektedir ki dayanıklılık, öğrenilen ve hayatın içerisinde kazanılan bir beceridir. Bu becerinin temelinde çocukluk döneminde başlayan güvenli bağlanmayla vardır ve sonrasında yetişkinlikte ile daha da ileri taşınabilmektedir. Literatürde yapılan bazı araştırmalar, dayanıklı insanların bazı ortak özellikleri olduğunu göstermektedir: Gerçekliği inkâr etmezler ve görmezden gelmezler, duygularını fark edip onları tanıyabilirler ve karşılarındaki kişiye aktarabilirler, çevrelerinden destek almaktan kaçınmazlar ve yaşadıkları olaylardan çıkarılabilecek anlamlar olduğunu düşünebilmektedirler.
Dayanıklılık Doğuştan Değil, Öğrenilendir
Dayanıklılık konusunda önemli nokta anlam arayışıdır. Zorluklar karşısında “neden” değil, “nasıl” sorusunu sorabilmek yani suçlayıcı ve sadece sorgulayıcı bir dilden ziyade anlam çıkarmaya yönelik bir bakış açısıyla yaklaşabilmek, “Neden sadece benim başıma geliyor?” sorusu yerine “Bunu yaşadım ve sadece ben yaşamıyorum bundan sonra nasıl ilerleyebilirim?” diyebilmek, dayanıklılığa dair zihinsel dönüşümün kritik bir noktası hatta başlangıcı olabilmektedir.
Acı Bize Ne Öğretir?
Psikolojide “posttravmatik büyüme” olarak tanımlana bir kavram vardır. Bu kavram, yaşanan travmatik bir olayın ardından kişinin önceki durumundan daha olgun, daha idrak sahibi ve olaylar üzerine anlamlı bakabilme yetisini geliştirmiş şekilde hayatına devam edebilmesini ifade eder. Yani yaşanılan acı verici durumlar eğer ki farkındalıkla ile yeniden işlenebilirse, aksi bir ivme kazandırılarak gelişim aracına dönüşebilir. Tabii ki bu, her acının bir “hediye”, avantaj sağlayabilecek bir yaşantı olduğu anlamına gelmemektedir. Bazen bir acı sadece acıdır. Ama o acı veren olayın içinden geçerken, insan bir şekilde, ister istemez kendi durumuyla ilgili bir şey öğrenir: Kendi sınırlarını, durumlar karşısındaki dayanma gücünü, neye gerçekten değer verdiğini görmeyi sağlayabilmektedir.Birçok danışan terapi sürecinin ardından “O zaman çok kötüydüm, ama şimdi dönüp bakınca o süreç beni değiştirdi” der. Bu cümle içerisinde hem kırılganlık hem de büyümeyi barındırmaktadır. Zorlu durumlar içerisinden geçmek bazen kişiyi önce paramparça olmuş gibi bir hale bürüyebilir ama sonradan yeniden birleştirebilir ama bu kez daha bilinçli ve iradeli bir şekilde.
Psikolojik Esneklik: Direnmek mi Dönüşmek mü?
Dayanıklılığı yalnızca “güçlü kalmak” olarak düşünmek, insan doğasını eksik okumaktır. Gerçek dayanıklılık, her durumda dik durmak, kusursuzmuş gibi görünmek olmayıp gerektiğinde eğilip, esneklik gösterip sonra yeniden doğrulabilme gücüdür. Kırılganlık kavramı, genellikle zayıflıkla karıştırılmaktadır. Ancak kırılganlık, insanın insan olma hâlinin doğal bir yansımasıdır.
Bir insanın kendi korkularını, başarısızlıklarını ya da acılarını inkâr etmeden kabul etmesi, büyük bir psikolojik güç ister. Bu güç, duyguları bastırmakla değil, onlarla birlikte kalabilmekle gelişir. Çünkü dayanıklılık, duyguları alınmış gibi davranmak değil, duygularla birlikte var olabilme kapasitesidir.
Zorluklardan Kuvvet Çıkarabilme: Yeni Bir Benlik
Zorluklar, istenmeyen ve bazen nereden geleceği belli olmayan misafirler gibidir. Kapıyı çaldıklarında rahatsız olabiliriz ancak onları içeri aldığımızda bazen bize yeni bir benlik bırakabilirler. Her kriz, yeni bir dönüşüm için eşik niteliğindedir. O eşiği geçmek, artık eski ben olmamayı göze almak demektir. Bu da psikolojik bir yeniden doğuştur. İnsan, zorluklar karşısında iki yoldan birini seçer: Ya geçmişe tutunur, ya da anlam arayışına yönelir. Birincisi donukluk getirir, ikincisi dönüşüm. Ve dönüşüm, çoğu zaman sessizdir. Bir sabah kalktığında fark edersin: Aynı şeyler artık seni eskisi kadar sarsmıyordur. Bir şey değişmiştir. Sen değişmişsindir.
Sonuç: Kırılmak Kayıp Değil, Başlangıçtır
Zorluklar, insanın en sert aynalarıdır. Kırıldığımız yer, bazen en çok ışık giren yerdir. Dayanıklılık, o kırık yerlerden sızan ışığı fark edebilme kuvvetidir. Psikolojik olgunluk, güçlü görünmek değil; güçsüzlüğünü inkâr etmeden de yola devam edebilmektir. Ve dönüşüm, çoğu zaman acının bittiği yerde değil, anlamın başladığı yerde başlar.
''Ruh sağlığı en az beden sağlığı kadar önemlidir.''